22 Ağustos 2014 Cuma

Amsterdam 2



Her yer bu fotoğraftaki gibi evlerle dolu.Masal gibi bir şehir Amsterdam.Refah içinde yaşıyorlar, Avrupa Birliği ülkelerinde ilk beş içindeymişler.Eğitim seviyesi çok yüksek.Herkes İngilizce biliyor.İnşaat işi yapan elinde testere olan bir adama İngilizce yol sorduk kalkıp çok aksansız ,temiz bir İngilizce ile yolu tarif etti.En çok eğitimlerine özendim.

İlk iki gün deli gibi bebek arabası ararken şehirde gezmeyi planladığımız pek çok yeri gezmiş olduk.{Kucağımızda kızımızla}Şehir hakkında bir fikir edindik.Ve yine o ilk gün Dam Meydanında bulunan Madam Tussaud müzesini de gezdik.Müzede o kadar çok fotoğrafımız var ki müzeyi ve Dam meydanını başka bir yazıya saklamaya karar verdim:)

Meydanlar , caddeler,müzeler ve pazarlar olarak belirlemiştim gezilecek yerleri.Dam, Rembrantplein, Museumplein, Leidseplein belirlediğim dört meydandı.Hepsine ve hepsinin etrafındaki önemli caddelere gittik.Meydanlar bizim Taksim gibi çok geç saatlere kadar yaşayan yerleri şehrin.Yemek içmek için de , gezinmek için de idealler.

Hope on hope off diye bir tur sistemi var.Gitmeden önce Avrupada başka şehirlerde hatta İstanbulda'da olan bu sistemin Amsterdam'da olduğunu da öğrenmiştim.Bir günümüzü de Türkçe dil seçeneği olan bu otobüslere ayırdık.24, 48,72 saatlik biletler alıyorsun.12 güzergah belirlemişler, yolada kulaklıktan bant yayını var istediğin dilde rehberi dinliyorsun ,önemli duraklarda duruyorlar istersen inip geziyorsun istemezsen devam ediyorsun.İndiğin duraktan her onbeş dakikada bir hope on hope off otobüsü geçiyor işin bittiğinde bir sonraki otobüse binip gezmeye devam ediyorsun.Biz ilk turda mesela hiç inmedik otobüsten.Tüm durakları öğrendik sonra istediklerimizde inip binerek şehri gezdik.

Kanal turunun da benzer bir şekli var ama biz inip binmeli olmayan bir kanal turu tercih ettik.Kanallarda gezinmek ve fotoğraf çekmek harikaydı.Duru turda kafası masada uyuyakaldı, çok şirindi:)

Bit pazarı ve meşhur Albert Cyrup 'a da uğradık.Albert Cyrup'u ilk seferde bebek arabası aramak için şöyle bir gezmiştik ikinci sefer daha bir adamakıllı gezdik.Kendime iki tane eski elbise aldım.Vintage ayağına giyerim diye.Tabi denemeden.Evde giyince çok komik oldum tabi, kollar falan felaket:) Terziye uğrayıp düzelttirirsem giyilebilirler belki.Pazarı internette bir anlatmışlar bir anlatmışlar gidip baktım bizim pazarların tırnağı olamaz.Kalitesiz, eski püskü tipli ıvır zıvırlar.Sadece peynir kaliteli ve ucuzdu bak aklınızda olsun.

Amsterdam o kadar pahalı ki elini attığın şeyin Türk parası ne kadar ettiğini anladığında elini çekiveriyorsun.Albert Cyrup'da eski püskü iki elbise 5 Euro olunca alayım bari dedim.Bir tür gaza gelme aslında:)) Türkiye'de o şeylere 15 TL hayatta vermezdim:)

Bit pazarından da Duru'ya çok hoş iki biblo, kendime eski püskü bir yüzük aldım.Çok şirin bir toka gördüm kesik kalem şeklinde ne kadar dediğim satıcı al götür dedi:)

Hema diye bir alışveriş merkezleri var oradan değişik yapışkanlar,desenli kumaştan kitap kapları, kalemler, acayip bir oje aldım.Duikelman diye bir pasta malzemeleri satan mağazadan Duru'ya Happy Birthday kelimelerinin her bir harfinin mum olduğu bir set ve babasını yeni kaybeden ve pastacılığa merakı olan bir arkadaşıma hediye olarak cupcake şeklinde çikolata kalıbı aldım.

Bunun dışında bir çöp almadık.Oradan taşıdığına değecek bir şey de yoktu zaten.Orjinal değil , ucuz hiç değil.

Pazarlarda satılan kibbeling diye satılan bir kızarmış balık var yolunuz düşerse garlic sos ile alın onu çok lezzettli.Bunu da araştırmalarımdan bulmuştum.Kocam "sen önermesen tipine bakıp bunu hayatta yemezdim" dedi.Denemek için azıcık aldığım kibbeling hemen bitince ikinci partiyi aldım dükkandan:) Yerlileri daha çok haring dedikleri soğan ve kornişonlu sandviç şeklinde hazırlanan çiğ balıktan yiyordu ama.Çiğ köfte kültüründen gelen biri olarak kınamamaya çalıştım ama ekmeğin içinden görünen küçük çiğ balıkçık çok iğrençti :)

Her yerde patates kızartması var.Acı seviyorsanız spicy sosla deneyin derim.



Her yerde geçen kanallar şehrin masalsı havasını destekliyor.Fotoğrafta elimdeki kağıt notlarım:) Ne olur ne olmaz diye basılı aldım:))Ama hiç internet sorunu yok hemen her yerde wi fi ücretsiz.

Yolların yanında pembe bisiklet yolları var. Her yere bisikletle giden her yaştan Amsterdamlılara çok özendim..Ama bu bisiklet meselesi yüzünden karşıdan karşıya geçmek tam mesele.Arabalara baktın, tramvaya baktın, bisikletleri unuttuysan üzerine son hız gelen tri tri diye zile basan sinirli bir Hollandalı görebilirsin.Seni de hiç acımaz ezer sayın okur:) Topuklu ayakkabılı, döpiyesli kadınlar da gördüm, iki küçük çocuğu kendi bisikletiyle anneleri kendi bisikletiyle gidenleri de.Dört katlı bisiklet otoparkı vardı düşünün!

Üç müze seçmiştim gezmek için.Madam Tussaud, Van Gogh ve Rijk museum. Madam Tussaud'u ilk gün gezdik eğlenceli ve turistik bir müze.Entellektüel birikime katkısı sıfır:)Ama çekilen eğlenceli fotoğraflar ve ailece geçirilen zaman açısından paha biçilemez:)

Notlarımda Van Gogh ve Rijk müzesini gezmeye bir sabah ayırmışım.Birbirine çok yakın iki müze olduğu için.Ama araba meselesi bize iki gün kaybettirince sadece birini gezelim dedik ve Rijk müzesini seçtik.Rijk müzesinin içine girince anladım ki sırf bu müzeyi adam akıllı gezmek için bile iki gün lazım.Sistemlerine hayran olduğum Holllandalılar müze yapmış sayın okur.Bizimkiler gidip görse keşke!

Alttaki fotoğraf Rijk müzesinin içinden.Bu müze çok fotoğraflı başlı başına bir yazıda anlatılabilir ancak.Bir sonraki yazıda bir müze olacak yani.Madam Tussaud ya da Rijk.Bakalım:)


Hiç yorum yok:

Hakkımda

Bir anne, bir baba ve bir de çocuk.Aşk dolu, neşeli ve eğlenceli bir hayat umuduyla..